Yıllar evvel bilge bir kişilikle bol alkollü bir gecenin sonundaki sohbetimizde bana şöyle demişti. Şefaatinden vazgeçtim bari mezar taşımı çalma yeter. Sanırım senden gelecek iyilikten vazgeçtim daha fazla kötülük yapma yeter anlamına geliyor demiştim kendi kendime.
Özellikle günümüzde dışarıya çok güzel iyi taklidi yapanların gerçekte ne kadar acayip kötüler olduğunu gördüğümüzde yada Kötü olanın toplum normlarına göre aslında acayip iyi gözüktüğü noktada bu kavram karmaşası bünyede hafif taşikardi bolca boğulma hissiyatı ve hazımsızlık gibi rahatsızlıklara yol açarken ne yapacağız şimdi sorusunu kendimize sormaktayız.
Hayat, kimi zaman kaybolanlar, özlemler, yarım kalmışlıklar ve hüzünlerle örülü bir yolculuktur. Mutluluk kadar, hüzün de bizim bir parçamızdır. Ancak onu ne kadar deva bulamayacağımızı düşünsek de, belki de gerçek deva, hüznümüzü kabullenmek ve onun içinden bir anlam çıkarmakta saklıdır.
Lakin biz iyilerde toplanıp Voltranı oluşturalım önümüze gelene bir tekme ile kötüleri yenelim diye yaşamıyoruz bu hayatı. Bizim de isyanlarımız var kızgınlıklarımız, öfkelerimiz yok edilen haklarımız var. Doğrunun yaptığı iyiliklerin ömrü ise ilk isyan kadardır. Hemen bastırılır ve yok edilir. İyi olmanın kurumsal hakkı kötü olanların sizin ses tonunuza tanıdığı zaman kadardır. Bu yüzden iyilerin hayatı bu ülkedeki muhalefetten öte değildir. Çoğula yeter artık yürüyün diyip günün sonunda tek başına kalmaktan öteye geçmez. Bu hayatı Timur’un filleri ve narsizim ile beslenen benciller yaşar usta deyip konumuza dönelim.
İnsanlık tarihi boyunca iyilik ve kötülük kavramları, üzerinde en çok düşünülen ve tartışılan konular olmuştur. İyilik, genellikle başkalarına karşı şefkat, merhamet, yardımseverlik ve dürüstlük gibi olumlu özelliklerle tanımlanır. Ancak ilginç bir şekilde, iyilik yapan insanların çoğu zaman zorluklarla, haksızlıklarla, saflık ve salaklıkla ve hatta cezalandırmayla karşılaştığı görülür. Bu durum, "İyilik neden cezalandırılır?" sorusunu akla getirmektedir.
Nietzsche, "Gücün İradesi" kavramıyla toplumda gücün ve otoritenin önemini vurgulamış; zayıflığın ve edilgenliğin insanın ilerlemesini engellediğini ileri sürmüştür. Ona göre Şefkat ve iyilik, bireyi "sürü ahlakına" sürükleyerek, bireyselliği ve gücün ön plana çıkmasını engelleyebilir. Bu nedenle toplumda Şefkat ve iyiliğin, gücün aksine bir zayıflık olarak görülmesi yaygındır.
Diğer yandan Thomas Hobbes, "Leviathan" eserinde insanlığın doğası gereği bencil olduğunu ve "insanın insana kurt" olduğunu savunmuştur. Ona göre, insanlar doğal hallerinde kendi çıkarlarını düşünürler ve toplumda ancak gücün hakimiyeti ile düzen sağlanabilir. Bu perspektiften bakıldığında, iyilik ve Şefkat, bencil ve gücün ön planda olduğu bir düzende "zayıflık" olarak algılanabilir.
Ancak Jean-Jacques Rousseau, "Toplum Sözleşmesi'nde, insanın doğal hallerinde iyi olduğunu ve toplum tarafından yozlaştırıldığını ileri sürmüştür. Rousseau'ya göre, insanlar birbirine karşı Şefkatli ve iyidir ancak toplumun katı hiyerarşik yapısı, bireyleri rekabetçi olmaya zorlar. Dolayısıyla, toplumda iyilik ve Şefkat bazen naiflik veya güçsüzlük olarak algılanabilir.
İnsan ilişkilerinde ise, iyiliğin zayıflık olarak görülmesi ve
güçlü olarak algılanması, psikolojik ve sosyolojik etmenlerle açıklanabilir. Güçlü olan bireyler genellikle otoriteyi ellerinde tutar ve bu da onların saygınlık kazanmalarına neden olur. Oysa iyilik, fedakârlık ve empati gerektirir; bu da bazı durumlarda kişinin kendisini korumasız bırakmasına yol açabilir. Bu yüzden bazı toplumlarda, bencil ve sert bireyler güçlü olarak görülürken, iyilik gösterenler zayıf olarak değerlendirilebilir. Lugatımızda sevmek sevenin çektiği çilelere atıfta bulunan onlarca değerli argo cümlenin bulunması başka neye bağlanabilir ki. Elbet bir gün buluşacağız diyen paşamızdan, Allah belanı versine giden derin ve ayrıcalıklı yolculuğumuzda, iyi ve sevgi dolu olanı tu kaka ilan edip kötü ve vicdansızı el üstünde taşıyan zihniyete saygı duruşunda bulunuyoruz artık.
Şefkat ve iyiliğin zayıflık olarak görülmesi, Nietzsche'nin gücün öncelikli olduğu düşüncesi, Hobbes'un bencil insan doğası ve Rousseau'nun yozlaşan toplum fikriyle açıklanabilir. Ancak bu, iyiliğin ve Şefkatin gerçekten zayıflık olduğu anlamına gelmez. Tam tersine, bu değerler, insanlığın ve toplumların sürekliliğini sağlayan temel unsurlar arasında yer almaktadır. Hadi geçtim bizi koca adamlar bile işin içinden çıkamamışlar. Kala kala bize depresyon kaldı dostlar.
Sonuç olarak, iyiliğin cezalandırılması, insanlık tarihinin acı bir gerçeğidir Ancak tüm bunlara rağmen, iyilik yapan insanlar asla umutlarını kaybetmemelidirler. İyilik, her zaman değerlidir ve er ya da geç karşılığını bulacaktır. İyilik yapan insanlar, zorluklara rağmen doğru yoldan ayrılmamalı, başkalarına yardım etmeye ve iyilik yapmaya devam etmelidirler. Çünkü iyilik, insanlığın en temel ve en değerli özelliklerinden biridir. Unutmamalıyız ki bitki çayları, depresyon ilaçları, terapistler sadece iyilerin selameti için ortaya çıkmışlardır. Hadi gene iyisiniz iyiler gene 4 ayak üstüne düştünüz.
Comments