Alman ilahiyatçı Dietrich Bonhoeffer, hapisteyken “Aptallık, iyinin kötüden daha tehlikeli bir düşmanıdır” diye yazmıştı. Adolf Hitler'in iktidara gelmesinden on yıl sonra bu cümleyi kaleme almak kana bulanmış zorlu hayatları yansıtıyordu. Bonhoeffer, Almanya'daki diktatöre karşı küçük bir direniş çemberinin parçası olarak hayatını bu uğurda riske attı ve sonunda hayatını kaybetti.
Yaşadığı dönem itibari ile savaşların dünyayı sardığı ve Almanya’yı totaliter bir rejimin kontrol ettiği biz zamandı . Bonhoeffer bunun nasıl olduğunu düşündü. Kötülüğün doğası hakkında düşündü, ancak iyinin en tehlikeli düşmanının kötülüğün kendisi olmadığı sonucuna vardı. İşin gerçeği ise aptallıktı.
Çünkü kötülüğe karşı savaşabilirsin. Kötülük insana midede bir burukluk hissi verir. Bonhoeffer'in devam ettiği gibi, "kötülük kendi yıkımının tohumlarını taşır." Kasıtlı kötülüğü önlemek için yayılmasını durdurmak için her zaman engeller dikebilirsiniz. Aptallığa karşı savunmasızsın.
Durumu en iyi şu sözlerle ifade eder Bonhoeffer “Aptallığa karşı savunmamız yok. Ne protestolar ne de güç ona dokunamaz. Akıl yürütme hiçbir işe yaramaz. Kişisel önyargılarla çelişen gerçeklere basitçe inanılamaz ama gerçekten de, aptallar onları eleştirerek karşı çıkabilir ve eğer inkar edilemezlerse, önemsiz istisnalar olarak bir kenara itilebilirler. Bu nedenle, alçaktan farklı olarak aptal, tamamen kendinden memnundur. Aslında, onları agresif hale getirmek çok fazla zaman almadığından kolayca tehlikeli hale gelebilirler. Bu nedenle, kötü niyetli olandan daha fazla dikkat gerekir. Aptal insanı bir daha asla gerekçelerle ikna etmeye çalışmayacağız, çünkü bu anlamsız ve tehlikelidir.”
Bu sözleri yazdıktan sonra, Bonhoeffer kısa süre sonra tutuklandı. İki yıl sonra Naziler tarafından bir toplama kampında idam edilerek öldü.
Bonhoeffer’in fikirleri bizden tarih anlamında çok eskiymiş gibi gözüken bir dönemde gibi gözükse de aslında yaşadığımız dönemle ne kadar bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Her toplumda oldukça ciddi sayıda bu ve buna benzer topluluklar var ve aslında toplumsal yaşantıyı, ülkelerin siyasal ve devlet yapılarını nasıl etkilediklerini görmekteyiz.
Bonhoeffer bir yazısında “Kendilerini diğerlerinden izole eden veya yalnızlık içinde yaşayan insanların, bu kusuru, sosyalleşmeye meyilli veya mahkûm olan bireyler veya insan gruplarına göre daha az sıklıkla sergilediklerini belirtiyoruz. Bu yüzden aptallığın psikolojik olmaktan çok sosyolojik bir sorun olduğu anlaşılıyor ” Der ve aptallığın aslında bir grup olgusu olduğunu bireysel yapılan davranışların toplumlar üzerindeki etkisinin zayıf kaldığını fakat toplu yapılan hataların bireylerin yaşamları üzerinde çok derin yaralar açtığını anlatır.
Bugün gücün medeniyete egemen olduğu bütün toplumlarda sürü psikolojisinin etkin olduğunu görmekteyiz. Otoriterliğin ve diğer hastalıklı ideolojilerin yükselişini destekleyen şey budur. Bir bakıma, bu yabancılaşma duygusunun aptallıkta bir artışa yol açtığını iddia edebilirsiniz. Bu durum maalesef o günün sorunu değil her çağda var olmuş bir durumdu. Aynı dönemin bir başka düşünürü olan Erich Fromm ise konuyu şöyle özetliyordu. “Bu tür bir etkinin sonucu iki yönlüdür: biri söylenen veya yazılan her şeye karşı şüphecilik ve sinizm, diğeri ise bir kişiye otoriteyle söylenen her şeye çocukça bir inançtır. Bu sinizm ve saflık kombinasyonu, modern bireyin çok tipik bir örneğidir. Temel sonucu, onu kendi düşüncesini yapmaktan ve karar vermekten caydırmaktır.”
![](https://static.wixstatic.com/media/f5acb8_0533c7a9ca454bbd814af73fe42eb55d~mv2.jpg/v1/fill/w_440,h_582,al_c,q_80,enc_auto/f5acb8_0533c7a9ca454bbd814af73fe42eb55d~mv2.jpg)
Modern toplumlarda insanlar özgürleşme ile birlikte aslında yabancılaşma ve şüphe ile dolmaya başladı. Günün sonunda ise kendisi gibi yabancılaşmış ve her şeye şüphe ile yaklaşan insanlara yakınlık duymaya bilmekten öte duyduklarına inanmaya ve yönetilmeye ihtiyaç duyar hale geldiler. Otoriterliğin ve diğer hastalıklı ideolojilerin yükselişini destekleyen şey insanların bu durumu oldu aslında. Bir bakıma, bu yabancılaşma duygusunun aptallıkta bir artışa yol açtığını iddia edebiliriz.
Bugün bu yazı için oturup araştırma yaparken ve yazarken aynı aptallığın yahut deliliğin içinde miyim sorusunu kendime sordum ve hemen reddettim. Demek ki kutsal aptallık yolunun değerli bir üyesi olma yolunda ilerliyorum. Bonhoeffer için aptallık kişinin sorunu değildi. Bunun yerine, bir araya gelen bireylerden oluşan bir toplumsal meseleydi. Delilik ve aptallık gücünü kalabalıklarda bulur. Bu durum, Friedrich Nietzsche'nin ünlü özdeyişini yansıtıyor: Delilik bireylerde nadir olabilirken, genellikle gruplarda, partilerde, uluslarda ve çağlarda kuraldır.
Commentaires