top of page

Antik Kentler ve Modern Şehirler..

cokgezenhk


Bugün yaşadığımız büyük ve modern kentlerde yoğunluktan, iş hayatından ve nüfusun artmasından ne kadar şikayet etsek te kendimizi sürekli büyüyen kent ortamından bir türlü kopartamıyoruz. İş hayatının ve üretkenliğin çok daha fazla olduğu kent yaşamı insanı metropol yaşantısına bir noktada zorunlu kılıyor. Bu geçmişte de farklı değildi. Yapılan araştırmalarda antik kentlerin aynı modern şehirler gibi ne kadar büyürlerse o kadar verimli olduklarını ortaya koymuş durumda. Sante Fe Enstitüsü ve Colorado Üniversitesi’nden araştırmacılar, görünüm ve yönetimdeki önemli farklılıklara rağmen, antik insan yerleşimleri fonksiyon olarak günümüz şehirleriyle oldukça benzediğini belirtiyorlar. Meksika’da yapılan araştırmalar 2000 yıllık süreçte 4 kültürel dönem içinde yaşayan kentlerin nüfus oranlarının altyapı ve üretim olanaklarını tıpkı günümüzde olduğu gibi büyüdükçe geliştiğini ortaya koymuş durumda.

Her şeyden önce, modern ve antik kentler arasındaki büyük ölçek farkını anlamak önemlidir. Bugün dünya üzerinde 10 milyondan fazla nüfusa sahip neredeyse 50 mega kent varken, antik dünyada sadece 7 şehir 1 milyona ulaştı. Bunların ilki ise nüfusu 1 milyondan fazla olan Bağdat’tı.

İnsanlar diğer insanların yanında yaşamayı severler. Pompeii gibi antik şehirler, insanın insana dair kaynakları bir araya getirme arzusunun başlıca örneğiydi. Şehir yaşamında her şeyin kişinin elinin altında olması ve kişinin iş yerinden çok uzakta yaşamaması. Günümüzde bu tür kentsel yapılanma karma kullanımlı imar olarak adlandırılmakta. Şu anda şehir merkezlerinden uzaklarda yapılmakta olan mega siteler ya da toplu konut alanları aslında tamda bunu göstermekte bizlere.

Ancak tekerleğin icadı ve atlı araba kavramı tüm bunları değiştirdi ve özel yerleşim, çalışma ve alışveriş alanları arasında yollar yapımına sebebiyet verdi. Aynı zamanda evlerin arasındaki boşlukları değiştirerek arabalarla dolu sokakları oluşturdu ve yayaları ince kaldırımlara itti. Araba, insanların şehirlerden uzakta daha büyük evlerde yaşamalarını sağladı, ancak daha az sosyal etkileşim ve arabayı kullanırken daha fazla izole zaman pahasına. Bu günümüzde kaç saatimizin yollarda geçtiğinin en büyük kanıtı sanırım.

Kent yaşantısında düşük yoğunluklu merkezlerin olması, sürdürülebilir bir insan yerleşimi modeli değildir. Bu yüzden insan odaklı modellere geri dönülüyor. Gittikçe daha fazla insan, karma kullanımlı alanlarda yaşamak, çalışmak ve alışveriş yapmak için şehirlere dönüyor ve yeni yapısal değişikliklere imza atılıyor. Shibam gibi çölün ortasında kurulmuş olan antik kentler bu günkü gökdelenlere ışık tutmakta. Çölün Manhattan’ı olarak adlandırılan Shibam Yemen'de bulunan 7 bin nüfuslu bir kasabadır. Şehrin adına ilk kez MS 3. yüzyıla tarihlenen belgelerde rastlanmıştır. Kasaba, geçmişte Hadramut Krallığı'nın başkentiydi. Unesco'nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan kasaba, kendine özgü mimari dokusu ile modern kent yaşamına öncülük etmekte. Burada binlerce yıldan beri insanlar caddelerde yürümek yerine 5-8 kat arası binaların çatılarında seyahat ederler. Zemin katlar ise hayvanların yaşaması için ayrılmıştır.

Geçmişte Antik kentlere uzaktan bakıldığında her zaman kendileri için en önemli olanı ortaya koyardı. Duvarlar ve surlar güç ve otoriteyi yansıtırken, büyük katedraller veya camiler ya da simgeler dinin ya da inanılan değerlerin önemini yansıtıyordu. Antik kentlerin yönetici sınıfı için bu duvarlar ve surlar gücün simgesiydi ama orada yaşayan insanlar için farklı bir anlam ifade ediyorlardı: koruma. Bugün belki kentlerimizde surların yerini kameralar ve gökdelenler, muhafızların yerini ise polis kuvvetleri almış olsa bile kent mantığı hiç değişmedi aslında.

İnsanlar binlerce yıldan beri etkileşim kurmak için güvenli halka açık yerlere ihtiyaç duyar. Eski şehirlerin büyük meydanları veya pazar yerleri (agoralar) tüccarlar, çiftçiler ve tüketiciler arasında doğrudan etkileşimi sağlamakla kalmamış, aynı zamanda sosyal etkileşim için de alan sağlamıştır. Modern dünyada eski

pazar yerlerini ise alışveriş merkezleri almış durumda. 20 antik Amerikan kentinde yapılan bir araştırma, despotlar ve kollektif yönetilen şehirlerin yaşam koşullarını incelemiş ve daha adil bir servet dağılımına sahip kolektif olarak yönetilen şehirlerin, otoriter yönetimli şehirlere kıyasla sürekli olarak daha iyi uzun vadeli başarı ve daha fazla rekabet gücü gösterdiğini ortaya çıkartmışlardır.

İzmir Bayraklı’ da MÖ 8. yüzyılda yapılmış olan antik kent bugünkü ızgara planlı kentlerin atası sayılmakta. Bugün Köln, Verona, Bologna gibi kentlerin planlamasında ızgara plana rastlanmakta.


Sonuç olarak geçmiş günümüzün projeksiyonu aslında. Yaşadığımız kentler ise aslında denenmişin tekrarından başka bir şey değil.



35 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sor Bana Pişmanmıyım?

Başlangıç; Hz İsa’nın yanına zina yaptığı iddia edilen bir kadın getirilir. Toplum kadının suçlarını kabul edip idam edilmesini ister....

תגובות


bottom of page