top of page

Veba

cokgezenhk

Jüstinyen Vebası

Hastalıklar insanlık tarihi beraber ortaya çıkmış ve bugünlere gelene kadar onlarca medeniyetin yıkılmasına ve yeniden doğmasına yol açmıştır. Son yıllarda yaşadığımız ve bütün dünyayı saran Corona Virüs salgını milyonlarca insanın ölümüne yol açarken hepimizin hayatını kökten değiştirdi. Günlük yaşantımızdan iş hayatımıza ve hatta özel hayatlarımıza kadar yeni ve zor bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde kırsal alanlardan mega kentlere kadar her nokta bu ölümcül virüsün etkileri ile boğuşmak zorunda kaldı ve hala gelişerek kalmaya devam ediyor. Özellikle kalabalık insan yığınlarının olduğu büyük kentler devasa mezarlıklar haline gelmeye başladı. Tarihte birçok salgın vardır ama bunlardan bir tanesi İstanbul’da yaşanmış ve kentin yarısına yakını maalesef ölmüştür.

532 yılında başlamış olan Nika ayaklanması sonucu kentin büyük bir kısmı yanmıştır. Jüstinyen bu olaydan sonra kenti yeniden yapılandırmış ve halkın moralini yüksek tutmak amaçlı tam bir eğlence ve kültür kenti haline getirmiştir. 541 yılında Konstantinopol'de İmparator Jüstinyen tahtta otururken Avrupa'da başlayan bir salgın önce Mısır'a oradan Filistin'e, Suriye’ye ve oradan da Anadolu'ya ulaştı. Doğu Roma İmparatorluğu’nun Mısır ile yakın ilişkileri vardı. Yapılan tahminler Mısır’daki limanlardan gelen gemilerle birlikte veba taşıyan farelerin de ülkeye geldiği yönündedir. Jüstinyen Konstantinapol’e tüm giriş çıkışları kapattıysa da salgın hastalık, askeri birliklerin şehre getirdiği malzemeler arasında yer alan fareler yoluyla girdi. Resmen kentte bir karantina uygulandıysa da farelerin gelmesine üremesine asla engel olunamadı. Kentin fakir mahallerinde başlayan salgın giderek bütün şehre yayıldı.

Farelerin tüyleri arasına gizlenen ve bir milimetreden küçük 'Xenopsylla' isimli uçucu bir böcek, midesinde 'Pasteurella pestie' denen ölümcül veba bakterisi taşıyordu. Bu böcekler uçarak çevrede bulunan diğer farelerin tüyleri arasına yerleşip hızla üredi. Fareler gemilerin ambarlarına ve insanlara, insanlar ise fareler ile gittikleri her yere bu virüsü taşıdı.

İnsan vücudunun herhangi bir noktasına konup ısırarak veba mikrobunu aktaran böcekler hastalığı bulaştırdıkları kişilerin birkaç gün içerisinde ölmesine neden oldu. Ölümler yaklaşık 3 gün içerisinde gerçekleşiyordu.

Bir hafta içinde veba şehirde hızla yayıldı ve ölümler başladı. Sarayın çevresi askeri birliklerce karantinaya alındı. Başlangıçta günde birkaç yüz olan ölü sayısı, kısa süre sonra binlere ulaştı. Mezar yerleri dolunca, ölüler denize atılmaya başlandı. Halkının yanında olmak isteyen imparator bile bu hastalığa yakalandı iyi bakım ve şansının yardımı ile hayatta kalmayı başardı.

Hastalık normal seyrini sürdürdü ve zamanla kendiliğinden yok oldu ancak o zamana kadar dönemin en kalabalık şehirlerinden olan Konstantinapol nüfusunun yüzde 40'ını kaybetti. Salgın iş gücü ve asker sayısını kaybeden Bizans'ın zayıflamasına ve saldırılara açık hale gelmesine neden oldu ki bu durum Avrupa tarihini kökten değiştiren gelişmelerin yaşanmasına vesile oldu. Bu salgın tam anlamı ile yok olmamış dağılarak yaklaşık 200 yılda ilk etapta 25 milyon toplamda 100 milyondan fazla insanın ölümüne yol açmıştır.

Daha sonrasında yapılan araştırmalar hastalığın Hunlar ve göçebe kabileler tarafından Avrupa'ya taşınmış olabileceğini gösteriyor. Tarih olarak hastalığın başlangıç noktasının çok daha eski olduğu Hunlar ve İskitler gibi kavimlerin Asya’dan Avrupa’ya yaptıkları akınlar sırasında at ölülerini bir biyolojik silah gibi kullanıp su kenarlarında bırakmaları sonucu ortaya çıkmış olabileceği yönünde bulgulara rastlanmıştır. Bulgular Avrasya bozkırlarında gün yüzüne çıkarılmış yüzlerce insan iskeletinden alınan Dna analizlerine dayandırılıyor. Bura da başlayan çalışmalar Kuzey Çin’den Macaristan’a kadar olan dev bir coğrafya içerisinde devam etmiş. Kopenhag Üniversitesi’nden araştırmacı Eske Willerslev, “Hunlardan bazılarında Avrupa’da milyonlarca insanın ölümüne yol açmış Jüstinyen Vebasının temel bir formuna rastlamaktayız “demiştir.

Bugün bilimin ne kadar gelişirse gelişsin hastalıklar karşısında hala çaresiz kaldığını görmekte ve yaşamaktayız. 1500 yıl önce de bugün de çareyi evlerimize kapanmakta buluyoruz. Nobel ödüllü yazar Jose Saramago'nun 1995'te yazdığı Körlük adlı romanının bir bölümünde şöyle der.

“Sakin olun, dedi doktor, bir salgın hastalık söz konusu olduğunda suçlu yoktur, herkes kurbandır.”



9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sor Bana Pişmanmıyım?

Başlangıç; Hz İsa’nın yanına zina yaptığı iddia edilen bir kadın getirilir. Toplum kadının suçlarını kabul edip idam edilmesini ister....

Comments


bottom of page